Yolculuğumdaki en yeni durak burası. Görmeye istekliysek bu kocaman yaşam bize her nefeste yepyeni yollar, taptaze ilişkiler sunuyor. Yolculuğumun hem bana hem de size ‘anlam’da virgüller doğurmasını diliyorum.
Bu ilk yazımda size ‘Santosha’ kavramından söz etmek istiyorum. Patanjali’nin Sekiz Basamaklı Yoga Yolu’nun ikinci basamağı olan Santosha; kelime anlamı olarak memnuniyet, denge, ılımlılık, tatmin anlamlarına geliyor.
Bundan bahsetmek istedim. Çünkü onlarcasının yanında, yoganın hayatıma getirdiği en büyük güzellik bu hislerin kalbime konuvermesi oldu;
Bugün olduğum halime ve yarın olabileceklerime, yaşamın getirdiklerine ve getirebileceklerine karşı daha ılımlı ve tatminkar olma hali.
Konuvermesi diyorum, çünkü oldurmaya çalışılıp da olabilecek bir şey değil bu. İnsanın genel bir kendisiyle çalışma halinin sonucu olabilir ancak. Anlamaktan ziyade idrak ile, bilmekten çok hissetmek ile mümkün olabilir. Yoga ve meditasyonun içine girdikçe, aslında ne kadar az şey bildiğimizi keşfetmeye başlıyoruz. Ve tam da burada başlıyor yoga; bilinmezlikle, bir adım sonrasını bilmeme hali ile kalabilmekle.
Günümüzün modern dünyası bize ”hep daha fazlası” mottosunu dayatırken; Kadim Yoga Öğretisi kendi kabımızda pekala tatminkar hissedebileceğimizden bahsediyor, bize buraya giden anahtarları sunuyor. Benim deneyimime göre bu ancak, sürekli olarak mevcut durumu değiştirmeye uğraşmak yerine; akışın bize sunduklarına içten bir kabulle mümkün olabiliyor. Kolay bir pratik değil ama kabulle gelen değişimleri görmeye istekli olduğumuzda, dışarıda ne olursa olsun zamanla içeride genel bir huzur hali doğmaya başlıyor. Çünkü o hiç aklımızdan geçmeyen yollardan, nasıl güzellikler çıkabildiğini deneyimliyoruz.
Elbette her şey gibi duygularımız da anbean değişiyor. Ama derinlerde bir yerde biliyoruz ki; her ne oluyorsa geçici, kalıcı olan yalnızca varoluşun destekleyiciliği. Bizi bugüne kadar desteklediği için bu yaşa gelebildik. Bazen mutluluk, bazen acı, bazen kahkaha, bazen gözyaşıyla… Budist Yazar Pema Chödron şöyle diyor;
”İnsanlar gelip geçiciliğe saygı duymuyorlar. Bundan haz almıyoruz; aslına bakarsanız, bundan umutsuzluğa düşüyoruz. Bunu acı sayıyoruz. Devam edecek şeyler yaparak -buna ebediyen diyoruz- yıkamamız gerekmeyen şeyler, ütülememiz gerekmeyen şeyler yaparak buna direnmeye çalışıyoruz. Bir şekilde, bu şeylerin sürekli değiştiğini inkar etmeye çalışma sürecinde, hayatın kutsallığına dair duygumuzu kaybediyoruz.”
İnsanız. Mayamızda var unutmak. Kaygıya düşüp unutmaya meylettiğimizde, idraka giden yolda hayatın olanca kutsallığını hatırlayabilir miyiz? Daha ılımlı, daha memnun ve daha tatmin hissedebilmemizin önündeki engeller neler? Cevaba tutunmadan, soruya gönüllü olabiliyor muyuz?
Hepimize kalbimizin ferahında nefeslenebileceğimiz günler geceler diliyorum.