Beyninizin düşünme ve eyleme geçme reflekslerini dönüştürebilme kabiliyetiniz olduğunu biliyor muydunuz?
Son zamanlarda psikolojiden tıbba, kişisel gelişimden yoga ve meditasyon uygulamalarına pek çok disiplinde sıkça söz edilen bir konu olan beynin adaptasyon yeteneği nam-ı diğer Nöroplastisite, sahip olduğumuz eşsiz mekanizma hakkında bize çok değerli veriler sunuyor. Beynin gelişebilme ve değişebilme kapasitesini tanımlayan bu terim; yeni deneyimlere uyumlanmak, belli bir konuda alışkanlık yaratmak ve hatta kaslar aracılığıyla bedene tamamen yeni bir beceri kazandırmak için izleyeceğimiz yola ışık tutuyor. Tüm eylem, düşünce ve davranışlarımızdan sorumlu olan beyindeki sinir hücrelerimiz nöronların birbirleriyle kurdukları iletişim kanallarını yeniden organize etmenin sırrı bu nöroplastik yapıdan kaynaklanıyor. Sinir hücreleri arasındaki diyalog, diğer deyişle sinaptik bağlantılar, deneyimlere göre güçlenip zayıflayabiliyor ve hatta tamamen yok edilebiliyor. Tekrar eden kullanımla bu bağlantı yollarının miyelin kılıflarla kaplanıp iletişimin hız kazanması, yeni sinaptik kablolarla yeni nöronlar kazanılması ve döngünün bu şekilde yaşam boyu devam eden bir öğrenme/beceri edinme sürecine evrilmesi bizim yogada sıkça faydalandığımız bir yeti. Çünkü bu gelişim, bizim sürekli benzer ya da aynı eylemleri/aktiviteleri tekrarlayarak deneyimleyebileceğimiz bir kazanım değil. Alışılmış, tekdüze ortam ve koşullar içerisinde beyin tembelliğe sürüklendiği için ve dolayısıyla gündelik yaşamda ilkel beynin gücü eline alması tehlikesi ortaya çıkacağı için dürtüsellik, rasyonel olmayan tepkiler, savaş-kaç-don mekanizması dışına çıkamayan bir sinir sistemiyle baş başa kalabiliriz. Kısaca beynimizi, yeni sinaptik bağlantılar üretmeye teşvik etmemiz gerekir ki yeni deneyim ve davranışlar, adaptasyon becerisi bizim için ulaşılması zor bir yetenek olmaktan çıksın. Nasıl teşvik edeceğimiz kısmında ise imdadımıza yetişen en değerli uygulamalardan biri düzenli yoga ve meditasyon pratiği.
Beynimizin öğrenme/eyleme becerisini bir sonraki kademeye çıkarabilmek için onu daima belli bir derecede zorluyor olmamız gerekir. Pozitif stres olarak da tabir edebileceğimiz bu motivasyon hâli, gelişimi ve zihinsel/bedensel dönüşümü destekler. Nöroplastisiteyi geliştiren çalışmaların başında yoganın geliyor olma nedenlerini; tekdüze bir hareket zincirinden oluşmaması, beden farkındalığını ön planda tutması, ezbere dayanmaması ve bedenin kas/iskelet/doku/sinir sistemini devamlı bir adım öteye taşıması şeklinde sıralayabiliriz. Fiziksel bir uygulama olmanın ötesinde nöronların etkinliğini birebir uyarması, yogayı ayrıcalıklı kılıyor. Ayrıca araştırmalar, pozitif stresle beyni beslemenin ve onu zorlamanın yolları olarak başarısızlık deneyimine de işaret ediyor. Bedensel pratik üzerinden ilerleyerek örnek verecek olursak; kasların nöral (beyinden gelen) uyaranlar olmadan tek başlarına hiçbir kabiliyetleri olmadığını vurgulayan nöroloji uzmanlarının söylemlerine göz atabiliriz. Bir aktiviteyi ya da hareketi yapamadığımız anda asıl efektif öğrenme sürecinin başladığını belirten uzmanlar, beyindeki sinir ağlarının iletişim organizasyondaki kırılma noktasını da bu başarısızlık deneyimine bağlıyor. Örneğin yogada, bir pozu uygulama esnasında yapamadığınızı düşündüğünüz ilk birkaç tecrübeniz; kasların bildiği eski yöntemleri unutarak, beyinden gelen yeni verilerle beslenmeye başladığı en değerli anlar sayılıyor. Beden ve kaslar başarısız oldukça beyinde taze iletim kanalları yaratılıyor ve bir müddet sonra gerçek öğrenme süreci başlıyor. Tam tersi şekilde başarısızlığa uğramayan bir öğrenme süreci, nöronlar arasında yeni bağlantılar kurulmasına fayda sağlamıyor. Devamlı bilindik yöntemleri deneyimlemek ya da olumsuz sonuçlanmayan tecrübeler, beyinde yeni ve kalıcı bağlantıların organize edilebilmesini engelliyor. Yoga ve meditasyon pratiğini bu bağlamda değerlendirmenin önemi, son yıllarda daha da dile getirilir oldu. Beynimizin nöroplastisitesini yönlendirebilmenin bizim inisiyatifimizde olduğunu keşfettiğimizde, bunun yansımalarını algısal ve duygusal boyutta rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Yogaya, yalnızca bedensel bir aktivite gözüyle bakmayı seçsek dahi gündelik yaşamımıza, davranış örüntülerimize aktarabileceğimiz daha derin dönüşümlerin bizi beklediği bir gerçek.