Yogaya nasıl başladın diye sorduklarında cevaplarım çok çeşitli oluyor. 15 yıl öncesindeki kendime bugün neden sonuç ilişkisi ve bölünmez bütünlük içinden baktığımda bile sonsuz cevaplar doğuyor içimde. Yoga öyle gizemli ki, bazen sadece “bir OM ile başladım” diyorum.
Hindistan’ın kadim vedik geleneğindeki metinlerde yer alan yaradılışın sesi OM – ( AUM) vedik bilge ve erenlerinin bilinçaltı dünyalarına açılan iç gözleri sayesinde ilk olarak M.Ö 2000’li yıllarda açığa çıkıyor. Ancak aynı bilgiye, batı geleneklerinde, hatta dünyadaki tüm geleneklerde referanslar bulmak mümkün. Varoluştan önce kendini açığa çıkaran kozmik OM sesi; kozmik patlama ya da modern bilimin Bing Bang Teorisi, aynı fikrin çeşitli şekillerde ifade edilişleriyle, bugün bilimsel olarak kendini kanıtlıyor. Yaradılışın ses titreşimine dair bilgiler, çağımızda artık modern bilim ve araştırmacılarının ileri düzey teknoloji sistemleriyle kavranabiliyor. Evrenin müziğiyle ilgili çağdaş bilimsel bulgularla yoga biliminin öğreti ve felsefesi tamamen örtüşüyor. Heyecan verici olan; eski çağlardan günümüze gelen bilgeliklerin, yakın çağ bilgilerine dönüşmüş olması.
Modern yoganın babası olarak bilinen B.K.S Iyengar, ilk kez 1966’da basılan kitabında “Ses bir titreşim ve modern bilimin söylediği gibi, tüm yaradılışın kaynağıdır” diyor. (Light on the Yoga Sutras of Patanjali )
Gök bilimcileri, evrenin karanlık madde ve karanlık enerjiden oluştuğunu kanıtlayabiliyorlar. Evreni doğuran patlamadan sonra yayılan ışığı, uzay ve zamanda geriye doğru takip edip, titreşim yaymaya başlayan evrenin doğum tarihinin en kesin ölçümlerine ulaşabiliyorlar. Ve bu titreşimlere “yaradılışın müziği” diyorlar. “Kadim bilgilerin bize sunduğu evrenin oluşumundaki ses titreşimini görebilmek için, ışığı geriye doğru 4 milyar yıl kadar takip ediyoruz.” (Kathy Sawyer “Kainatın İçeriğini Hesaplama” makalesi.)
Evrensel sistemin sesini yakından duymak ve evrensel dili anlamak için, NASA Bilimleri çalışmalarına devam ediyor. Gezegenlerin uzaydaki ses titreşimlerini kaydediyorlar. NASA Solar Dynamics Observatory, Güneş’i dinliyor. Elde ettikleri ses, kulaklarımızın duyamayacağı kadar derin olduğundan, 40 günlük kayıtları birkaç saniyelik kayıt olarak hızlandırıp, duyabileceğimiz 20 ile 20.000Hz aralığına sıkıştırılıyor. Bilim adamları Güneş’i izlemeye devam ederek, ses dalgaları ve rezonansları sayesinde görünmez olanı görmeye başlıyorlar. Bir zamanlar ezoterik olan, bilimsel olmaya başlıyor.
Derken o gün yoga dersindeyim. Uygulamadan önce 3 kez OM söyleyeceğiz. Oturduğum yerde dikleşip, gözlerimi kapatıyorum. Derin bir nefes alıyorum, AUM. Yerden başımın tepesine bütün bedenimi yıkayan bir titreşim el parmak uçlarımdan etrafımdaki havaya yayılıyor. İçimi titreten bu ses, sınıftaki diğer seslerle birleşiyor. Boşlukta titreşiminin yankılanmasını duyuyorum. Yalnız değilim. Bir sürü ses içinden çıkan tek bir OM var. Kaybolmuş çocuğu şefkatle sarmalıyor. Tekrar derin bir nefes alıyorum, ikinci AUM. Çıkan ses tüylerimi ürpertiyor, sanki üşüyorum. Tek bir ses ve gelip geçen birçok his içinde karanlık bir boşluktayım. Kendi içimde genişleyen bir boşlukta. Bir iki damla göz yaşı akıveriyor. Son bir derin nefes daha ve AUM. İçimden OM kendi sesimden farklı bir tonda çıkıyor. Her zamankinden daha kalın, daha derin. Hayatım boyunca duymaya çalıştığım sesimi duyuyorum. İçimde genişleyen boşlukta asılıyım. Sağım, solum, önüm, arkam yok. Boşluk, kendi derinliklerimden içeriğe doğru açılıyor. Bedenimin sınırlarını ayırt edemiyorum. Karanlık bir boşluktayım. Aynı zamanda buradayım. Yaşıyorum. Yalnız değilim. Bütün bedenim içten içe titriyor. Yaşadığımı en derinimden hissediyorum.
Odadaki tüm sesler MMM sesiyle sona erdiğinde, boşalan nefeslerle gelen sessizlik… Zamansızlık. Hem varım hem yokum. Boşlukta ama dopdoluyum. Boşluğun bilinmezliğindeyim. Buradayım ama bilinmezliğin tam ortasındayım. Karanlık beyazımsı bir ışığa dönüşüyor. Ruhum huzurun kendisi sanki. Gözlerimi açmaya hazır değilim. Bir süre daha hareketsizlik içinde asılı kalmak istiyorum. Güvendeyim. Güvenli, çok tanıdık bir yerdeyim. Bilinmeyenden korkmak yerine, bilinmeyene yaklaşıyorum. Kendiliğinden. Hiçbir şey yapmama gerek yok. Teslimim. Yalnız değilim. Çünkü yuvadayım.
Yeteri kadar dikkatli dinlersek, duyuyoruz. Yaradılış kendi müziğini söylüyor: HUM / OM…Değişen kozmik tezahürler ile… Asırlardır…Sonsuz olasılığında… Devamlılık döngüsü içinde…
Sessizlikten doğarak A…
Saflaşmaya devam ederek U…
Eriyerek sessizliğe geri dönerek M…
Ve yeniden Sessizliğe…
OM’un hediyesi, zihinlerimizin engelleyici kalıp ve inançlarının, canlı titreşimlere dönüşümüne yol olması. Yoga pratiğimize samimi yaklaşım ile, duyarlılıkla dinlemeye devam ettikçe özümüze merkezleniyoruz.
Öz benliğimizi ve gerçek doğamızı fark etmek, sesten ayrı olmadığımızı fark etmemize kapı açıyor. Doğamızın idrak ettikçe, evrensel varlığın idrakına açılıyoruz. Herhangi bir ayrılık düşüncesi ve hissinin olmadığı anda, birliğin sesi, hakikatin sesi var oluyor.