Bu hafta önemli bir halk sağlığı konusuna değinmek istiyorum; ilaçların akılcı ve doğru kullanımı! Toplumumuzda birçok kişi ‘komşuma iyi gelmiş bana da gelir’, ‘yeğenim tavsiye etti’, ‘ama çok ağrım var antibiyotik geçirir’ gibi yorumlarla birçok kronik (tansiyon, diyabet, astım) ve akut (soğuk algınlığı, ağrı, kabızlık gibi) tedavilerde kullanılan ilaçları bilinçsiz ve bilgisiz bir şekilde tüketmektedir.
İşte bu sebeplerden ötürü Dünya Sağlık Örgütü 1985 yılında akılcı ilaç kullanımı için bir tanım geliştirdi; ‘kişilerin klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre uygun ilacı, uygun dozda, uygun sürede en uygun maliyetle ve kolaylıkla kullanabilmeleri.’
Bu durumda bu zincirdeki hasta-hekim-eczacı ve bazı durumlarda da hasta yakınlarına önemli sorumluluklar düşmektedir.
Hastanın yaşadığı problemi en doğru şekilde ifade etmesi ve kendini anlatmaktan asla utanmaması ya da eksik bilgi vermemesi gerekmektedir. Çünkü paylaşılan her eksik bilgi hekimin tedavi protokolünü etkilemektedir ve hastaların etkili tedaviye ulaşmalarını engellemektedir. Ayrıca hasta kendini ifade etmeden ilaç odaklı bir şekilde ‘şu ilacı istiyorum, bunu yazar mısınız?’ şeklinde hekime başvurmamalıdır. Bu tarz yaklaşımlarda tedaviyi olumsuz etkilemektedir.
Nezle ya da grip olan birisi antibiyotiğe sarılmamalıdır. Bu tarz rahatsızlıklar virüs kaynaklıdır ve antibiyotiklerin bu hastalıkları tedavi etmesi mümkün değildir. Ayrıca antibiyotikler ağrıyı kesmez, ateşi düşürmez ve aksine bağırsak florasında yer alan dost bakterilerimizin sayısını azaltabilir.
Evde yarım kalan, açıldıktan sonra üzerinden uzun süre geçmiş olan ilaçları tekrar kullanmakta doğru değildir. Çünkü eczanelerin ve ecza depolarının ilaçların saklanmasına yönelik ilgili mevzuatları vardır ve bu mevzuatlara göre denetlenirler. Bu ortamlardan çıkan ilaçların, özellikle üzerinden zaman geçmişse, stabilitesinde bozulma, etkinliğinde azalma hatta toksik etkilerin ortaya çıkması gibi durumlarla karşılaşılabilir.
Hamilelik ve emzirme dönemlerinde bulunan hastalar mutlaka ilaç kullanımı için hekim ve eczacıya danışmalıdır. İlaçlar mutlaka çocukların erişemeyeceği yerlerde saklanmalıdır.
Hekimler, hastaların ilaç geçmişlerini ve hastalıklarını detaylı bir şekilde öğrenmeli ve uygun teşhisi koymalıdırlar. Gereksiz yere antibiyotik, pahalı ilaçlar, uygunsuz ilaç tercihi gibi durumların önüne geçmeye çalışmalıdırlar. Mümkün mertebe hastalara ilaç kullanımı, ilaç etkileşimleri, hamilelik ve emzirme gibi durumlarda neler yapılacağı anlatılmalıdır.
Eczacılar ise ilacın kullanımı, etkilerinin neler olduğu, ne kadar süreyle kullanılacağı, yan etkileri, besinlerle etkileşimleri, maksimum dozu, yanlış kullanımda nelerle karşılaşabilecekleri, ilaç etkileşimleri vb. konularda hastalarla daha verimli iletişim kurabilmektedir.
Hastalığımız ve ilacımızla ilgili gerekli bilgileri sormak en doğal hakkımız bunu unutmayalım!
Akılcı olmayan ilaç tercihleri ve sonuçları ile ilgili birkaç örnek vererek aslında ne kadar önemli olduğunu vurgulamak isterim;
Sedef hastalığı yaşayan bir hastaya doktoru tarafından oldukça pahalı ve yan etki profili yüksek bir ilaç reçeteleniyor. Ancak doktor hastanın karaciğerinde de problem olduğu bilgisini atlıyor. Eczanede ise ilacın
kullanımı yanlış tarif ediliyor; 2 haftada bir kullanılması gereken ilaç haftada 1 kez kullanılıyor. Hasta ise tam olarak ne doktoruna ne de eczacısına ilaçla ilgili hiçbir şey sormuyor ve her şeye tamam diyor. 2 aylık bir tedaviden sonra hasta siroz tanısı ile hastaneye kaldırılıyor ve 2 hafta müşahede altında tutuluyor.
Yanlışlıkla doğum kontrol hapını erkeğin içtiği eşinin hamile kalmasından sonra yanlış yaptıklarını fark ettikleri ya da akciğer uygulaması olan ilaçların doğru anlatılmaması, hastanın da sorgulamaması sebebiyle göğüs yüzeyine (yani cilde) sıkıldığı ve hastanın tedavi edilemediği durumlarla maalesef ki karşılaşılmıştır.
Bu yüzden sağlıklı bir tedavi için sağlıklı iletişim gereklidir. Sağlıkta iletişim olmazsa tedavi mümkün değildir! Sağlıkla kalın!