Adını gün geçtikçe daha sık duymaya başladığımız kanser, her ne kadar modern yaşamın negatif etkileriyle birlikte daha çok görülmeye başladıysa da yeni bir hastalık değil. Eski Mısır’da dahi görüldüğü bilinen bu hastalığa kanser adı, M.Ö. 4. asırda Hipokrat tarafından verilmiştir.
Kanser kelime anlamı olarak bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalmasıyla ortaya çıkan urlara verilen isimdir. Vücudun farklı bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalması ile oluşan ve 100’den fazla çeşidi bulunun bir hastalık grubudur. Birbirinden farklı kanser tipleri olmasına rağmen, tüm bu kanser tipleri anormal hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalması ile başlar.
Kanser Tedavisi Nasıl Olur?
Eski çağlardan beri insan hayatında olan kanserin tedavisi için çok uzun süreler uğraşılmış olmakla birlikte ilk önemli ve büyük gelişme 18. Yüzyılın sonunda cerrahi yöntemlerin kullanılmaya başlanmasıdır. Bu cerrahi yöntemlerin üzerine, 19. yüzyılın sonlarında radyoterapi etkin bir tedavi olarak eklenmiştir. Her iki yöntemle birlikte kanser tedavisinde sonuç alınmaya başladıysa da tedavi gören kişilerin büyük bir çoğunluğunda hastalığın tekrarlamasının önüne geçilememiştir.
1950’li yaşanan bir gelişmeyle birlikte kanser tedavisinde oldukça önemli bir yol alınmıştır. İlk kemoterapi ilaçlarının kullanıma sunulmasıyla birlikte, o yıllara kadar tedavisi olmayan kanser türleri için yeni bir imkân ortaya çıkmıştır. Kemoterapi, önceki tedavi yöntemleriyle kür şansı olmayan lösemi ve lenfoma gibi kanser türlerinin tamamen iyileşmesi için bir yol açmıştır. Yaşanan bu önemli bilimsel gelişme ile yeni ilaç geliştirme alanındaki araştırmalar da hız kazanmış ve 1990’lı yılların sonunda ilk kez akıllı ilaçlar olarak tanımlanan hedefe yönelik ilaçlar kullanılmaya başlamıştır. Bu yeni akıllı ilaçlarla birlikte kanser tedavisinde çok daha iyi ve kalıcı sonuçlar elde edilmiştir.
Klasik kemoterapi ilaçları etkili olmakla birlikte doğrudan hücreleri öldürücü etkisi vardır. Bu sebeple sadece kanserli hücrelere değil, zaman zaman sağlıklı hücrelere de zarar verirler. Akıllı ilaçlar ise kanserli hücrelerde daha yoğun bir şekilde bulunan alıcılara bağlanırlar ve diğer hücrelere zararları ve yan etkileri daha az olur.
Kanserin Çözümü Güçlü Bağışıklıkta!
Tüm tedavi yöntemlerinin de ötesinde yapılan araştırmalar, sağlıklı çalışan bir bağışıklık sisteminin, kanser oluşumunu engelleyebildiğini ortaya koymuştur. Almanya’daki Helmholtz İnfeksiyon Araştırma Merkezinden yapılan açıklamaya göre bilim adamları, sonuçları Nature dergisinde de yayımlanan araştırmalarında, bağışıklık sisteminin, yardımcı T-hücreleri yardımıyla potansiyel karaciğer kanseri hücrelerini, kötü huylu tümöre dönüşmeden önce nasıl tespit edip öldürdüğünü ortaya çıkarmıştır.
İnsan vücudunda her gün atipik kanser hücreleri meydana gelmektedir fakat vücutta bu kanser hücrelerinin meydana gelmesi, kişinin kanser hastası olacağı anlamına gelmez. Çünkü, bağışıklık sistemi hücreleri, vücutta her gün oluşan bu kanser hücrelerini anında fark ederek yakalar ve hastalık oluşturmadan yok eder.
Vücutta oluşan kanserli hücrelerin sahip olduğu antijenler bağışıklık sistemini harekete geçirme özelliği gösterirler. Bu antijenler hücrelerin özelliklerini gösteren bir kimlik kartı işlevi görürler, böylece vücutta yabancı bir hücre meydana geldiğinde, bağışıklık sistemi hızlı bir şekilde bu yeni hücrenin özelliklerini kontrol edebilir. Bağışıklık sistemi hücrenin antijenini analiz ettikten sonra eğer vücuda yabancı olduğu ortaya çıkarsa, güçlü bir savunma sistemi hücreyi yok edebilmek için gereken her şeyi hızlı bir şekilde yapar. Vücutta kanser hücreleri meydana geldiğinde de aynı mekanizmanın çalışması mümkündür. Eğer vücudun güçlü bir savunma sistemi varsa, bu sistem kanser hücrelerinin antijenlerini tanımladığı noktada harekete geçer ve kanser hücresi yok edilir. Kanser hücresini yok etmek üzere çalışan bu hücreler, insanın doğuştan sahip olduğu doğal bağışıklık hücreleridir.
Yapılan son araştırmayla birlikte, tümör hücresine dönüşme ihtimali yüksek hücrelerin normal yaşam döngüsünü bırakıp bir çeşit dinlenme safhası olan senesens dönemine girdiğini tespit eden bilim adamları, senesensteki hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından yakın takibe alınıp, yok edildiğini gördü. Bilim adamları, karaciğerdeki bu mekanizmanın diğer organlarda da anahtar rol oynama ihtimalinin bulunduğunu belirtti.
Yaşam döngülerinin sonuna geldiklerinde ya da genetik materyalde hasar veya değişiklik olduğunda hücreler ya “hücre ölümü” programını başlatıyor ya da senesens denilen bir çeşit kış uykusuna yatıyor. Bu uyku, hasarlı veya hatalı hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasını ve tümörleşmesini engelliyor.
Senesens, bağışıklık sistemi ve kanser oluşumu arasındaki bağı araştıran Prof. Lars Zender başkanlığındaki bilim adamları, farelerde, moleküler biyolojik yöntemler kullanarak, karaciğer hücrelerinde senesens oluşumunu sağladı. Bağışıklık sisteminin bu değişime güçlü şekilde tepki verdiğini açıkça görebildiklerini söyleyen bilim adamları, birkaç hafta içinde bu hücrelerin ölmüş olduğunu belirtti. Bağışıklık sistemi sorunu nedeniyle T-hücreleri olmayan farelerde ise senesens durumundaki karaciğer hücrelerinin kanserli hücrelere dönüştüğü görüldü.