Beslenme ve psikolojinin birbirine sımsıkı tutunmuş bir yapıda olduğunu hepimiz biliyoruz. Günümüzde hormonlar, yeme davranışı, alışkanlıklar, duygu, düşünce, beklenti, doyum, doyumsuzluk ve kişinin bilinci arasında birbirine paralel duran ve birbirinden etkilenen çizgiler var. Sağlıklı beden algısı, kilo kaybı veya ideal beden algısı oluşturmayı temel eden bu program, düşünce ve yeme davranışını sistematik olarak sürdürülebilir kılmalıdır.
Aramızda “ben ne yaparsan yapıyım kilo veremiyorum” veya “kilo verdiğim gibi hızlıca geri alıyorum” diyenler, bu süreçten yakınanlar var. Diğer yandan kimimiz “spor yapmak istiyorum ama bugün olmasın, haftaya mı gitsem?” gibi düşüncelerle birçok şeyi erteliyor olabilir. Birçoğumuz ise pazartesiyi mükemmel başlangıç günü olarak ilan edebiliyoruz.
En disiplinli insanlar, iş veya aile konusunda asla taviz vermeyen kişiler bile söz konusu zayıflama, yemek yeme olduğunda iniş-çıkışlardan kurtulamıyor. Peki neden?
Neden o kadar çok diyet denemeleri yaşadınız? Madem nasıl zayıflayacağınızı biliyor ve bedeninizi tanıyorsunuz, neden hala sonuç vermedi bu çabanız?
Peki hep böyle mi sürecek? Erken hastalanmayı, yaşlanmayı kabullenecek miyiz?
Öncelikle kişinin fizyolojisinin ve psikolojisinin bireysel değerlendirilmesi gerektiğini belirtmekte fayda var. Kişinin yeme davranışının, uyku durumuna, hormon dengesine ve diğer fizyolojik durumlarına bağlı değişkenlik gösterdiği gibi psikolojisine, bilinçaltına, çocukluk travmalarına, kültürüne bağlı bile değişebileceğinin farkında olmak gerekir.
Çözüme gitmek için nedeni, yapılan yanlışları ve hatalı düşünceleri de saptamak gerekir. Peki bu diyet süreçlerinde sıkça sürdürülen algılar ve sıkça yapılan hatalar nelerdir?
“Ya hep ya hiç” düşüncesi bugün kendinize koyduğunuz yasakların ardından gelen yeme ataklarının en önemli nedenlerinden biridir. “O yiyecek ya hiç yenmez ya da yenirse tam yenir.” algısı birçoğumuzda varken, “Haftaya diyete başlarım.” gibi gelecekle ilgili anlık olumlamalar da hedefi ve kişinin kendisini sorgulamasına neden olan düşüncelerdir.
Bir diğer yandan duygusal düşüşleri yemekle toparlamaya çalışmak, yeme durumuna fazla anlam yüklemek (Bu bazen bir çikolatanın en büyük dertleri unutturacağına dair bir düşünceyken, bazen tüketilen bir gıdanın tüm bedeni mahvedeceği, hedefe ulaşmaya büyük bir engel düşüncesine kadar…)
Yeme davranış bozukluğunun ilk adımlarda karşımıza çıkan, gizli yeme, herkes uyurken yeme veya kimse görmeden yediğinde rahatlıyor olma hissi de diyet psikolojisinde aşılması gereken durumlardan bir tanesidir. Elbette ki kişilerin yemeklere yüklediği anlama göre duygu durumunu toparlamada ona muhtaç olma hissi de çok karşılaştığımız bir tablodur ve bu şartlanmanın ardından kişinin öne sunduğu haklı neden ise bunun geçmişten beri böyle olduğu düşüncesi, ortaya koyduğu haklı nedenler de bu siklusun devam etmesine destek olmaktadır.
Kişilerin seslendirdiği söylemlerle, içsel düşüncelerinin uyuşmama durumu, fizyolojik durumunun psikolojisini etkilediği gibi, psikolojik durumunun da hormonlarında, yeme davranışında ciddi değişiklikler yaratabileceğini, kilo korumanın, almanın veya vermenin, kalori hesabı yapmaktan çok daha fazlası olduğunun altını çizmek gerekir.
Siz ve sağlığınız özelsiniz. Bunun farkında olup, “yapamam”, “daha önce de denedim”, “yoksa bu sefer olur mu?” dediğiniz, hayal ettiğiniz sağlıklı beden ve sürdürülebilir yeme davranışı için kendinize inanmalı, multidisipliner bir ekip eşliğinde, uzmandan destek almalısınız.