Nasıl geçtiğini anlamadan koskoca bir yılı pandemi telaşı ile tükettik. Belli ki bir süre daha birlikteyiz! Peki, yepyeni bir yıla merhaba dediğimiz şu günlerde bağışıklık sistemimiz yeni sürece hazır mı?
Bağışıklık sistemimiz ve kronik inflamasyon süreçlerinin kontrol altına alınması, ‘’ glutatyon ‘’ düzeylerinin yüksek tutulmasıyla yakından ilişkilidir. Aslında, ‘’glutatyon’’ vücutta her hücrede yüksek konsantrasyonlarda bulunan bir moleküldür. Üç aminoasitten (L-glutamat, L-sistein ve glisin) oluşan bir tripeptiddir. Bu üçlü peptid yapı, vücuttaki bazı bileşiklerin bağlanmasında ve eliminasyonunda aktif rol oynar. Hücredeki oksidatif süreçlerin çoğunu düzenlemek için ‘’glutatyon ’’ kullanılması nedeniyle de en popüler antioksidan olarak bilinir.
Peki vücudumuzda üretilen bu ‘’glutatyon’’ ne oluyor da azalıyor?
Doğal olarak vücutta üretilen glutatyon miktarı hem iç hem de dış faktörlere bağlı olarak azalma gösterebiliyor. Otuzlu yaşlardan sonra üretimi azalan glutatyonu yerine koymak zorunlu hale geliyor. İç faktörler, vücudumuzun toksin yükü arttıkça, bağışıklık, oksidatif strese karşı korunma, DNA onarımı gibi süreçlerde daha fazla glutatyona ihtiyaç duyuldukça mevcut ‘’ glutatyon miktarı’’ nı azaltabiyorlar. Yine kötü beslenme, glutatyon zengini besinlerden uzak kalma, karşımıza glutatyon eksikliği olarak çıkıyor.
Vücuttaki ‘’glutatyon seviyeleri’’ sadece iç faktörlerden etkilenmiyor. Her gün maruz kaldığımız toksik ve zararlı maddeler, kullandığımız ilaçlar, alkol gibi dış faktörlerin vücuttan arındırılma süreçleri de glutatyon miktarının hızla azalmasına sebep oluyor.
Çözümü; en güçlü antioksidan olarak da bilinen ‘‘GLUTATYON’’. Oral yolla biyoyararlanımı oldukça düşük olan bu tripeptidi, parenteral olarak vücuda vermek avantaj sağlıyor. Glutatyon, özellikle belirsizlikler içinde geçirdiğimiz pandemi sürecinde, toksik bileşenleri etkisizleştirerek, vücudun yaşlanma süreçlerini yavaşlatarak, enerji ve canlılık kazandırarak bizleri 2021 baharına daha güçlü bir şekilde hazırlayacağa benziyor!